Bir şeyin olmasını o kadar çok istiyorsundur ki, onun oluyorken ki hali gözünün önüne gelir.

Olmasının tamamlanmasını aşama aşama görmeye başlarsın, ki daha olmadığı halde bu her neyse, gözünün önüne öylece gelir.

Canlıdır adeta. Kendini onun bir parçası olarak o görüntüde görürsün.

Öyle ki O’nun hakkında gelecek ile ilgili bir şey sorulduğunda yaşamış kadar iyi anlatabilirsin artık. O kadar istersinki  olmasını,onunla ilgili konuşurken vücudun dikleşir, boyun adeta uzar, sırtın genişler, omuzların geriye, göğsün ileriye, çenen yere paralel, adeta Pavarotti olup sahneye çıkmışsındır ve müziğin hemen ardından şarkıya girmeyi bekliyorsundur.

Sen gelecek vizyonunda gördüklerini anlatmaya başladıkça, karşındaki kişi de bunu görür, o da o hayalin içine girer ister istemez. Zaten onun etrafında yoktur kimse bir gelecek vizyonunu senin kadar canlı, heye-canlı yaşayan. İçinden derki “her gün karşılaşmıyorum böyle bir insanla, kim bilir benim ekibime neler katar bu kişi, kim bilir benim yaşama bağıma neler katar?” Çünkü bilir ki aslında insan karşısında her gün görmekten memnun olacağı kişi ile çalışmak ister. Seçeceği adayı da aslında böyle belirler.